İslam iktisadının ilkeleri, öncelikle Kur’an ve Sünnet gibi iki temel kaynaktan çıkmıştır. "Kul hakkı"na önem ve öncelik veren bir sistem kurmayı amaçlayan bu ilkeler israfın bertaraf edilmesi, iktisadi ve siyasi bağımsızlığın sağlanması, mülkiyetin yaygınlaştırılması, içtimai adalet, güvenlik ve refah şeklinde özetlenebilir. Bir yönüyle, İslam iktisadı, iktisadın "millileşmesi" demektir.İslam iktisadını iki safha halinde ele almak mümkün ve uygundur. Birincisi "geçiş dönemi İslam iktisadı", ikincisi ise "ideal İslam iktisadı"dır. Bugün İslam ülkelerinin Batılı kavram ve kurumların hakimiyeti altında oluşları, böyle bir ayrım yapmayı gerekli kılmaktadır.
İslam; Asya, Afrika ve kısmen Avrupa ticaretlerinin bulunduğu yer olan Arap yarımadasında doğmuştu. Yarımada para yönünden çeşitlilik gösteriyordu. Serbest pazar olarak kabul edilebilecek olan Mekke ve Medine’de, özellikle komşu ülke paraları serbestçe tedavül ediyordu. retlerinin bulufltu¤u yer olan Arap yar›mada- s›nda do¤mufltu. Yar›mada para yönünden çe- flitlilik gösteriyordu. Serbest pazar olarak kabul edilebilecek olan Mekke ve Medine’de, özellik- le komflu ülke paralar› serbestçe tedavül edi- yordu.
Geleneksel toplumlarda ekonomi, ayrı bir varoluş alanına sahip değildi. Ekonomik faaliyeti din yönlendirmekte ve meşrulaştırmaktaydı. Kapitalizm, bağımsız bir ekonomik alan meydana getirdi. Ekonomi artık kendi kurallarına göre işlemekte ve bu kuralları topluma empoze etmektedir. Piyasa toplumu, piyasaya, yani soyut bir ilişkiler ağına teslim olmuş toplum demektir. Kadim ekonomik sistemleri incelemek nostaljik bir arayış değil, kapitalist sistemin yol açtığı eşitsizlik ve anlamsızlıkları aşma girişimidir. Medine pazarından Osmanlı ekonomisine; ahilikten Semerkand'da lonca hayatına kadar bir dizi önemli oluşumu inceleyen bu yazılar otantik geleneklerin iktisadi hayata nasıl sıhhat kazandırdığını modern insana anlatma ve önünü aydınlatma çabasıdır